Kedi ve Şehir
Dünyanın en büyük metropollerinden biri olan Tokyo, modern teknoloji ve geleneğin bir arada olduğu, karmaşasıyla ünlenmiş ve bir o kadar da büyüleyici bir şehir. Kedi ve Şehir, bu zorlu şehirde yaşam mücadelesi verirken bir şekilde yolları kesişen bir grup insan ve bir sokak kedisinin zekice örülmüş hikâyelerini konu alıyor.
Yazan: İrem Gül Özdel
İngiliz yazar Nick Bradley ilk kitabı olan Kedi ve Şehir’i East Anglia Üniversitesi’ndeki Yaratıcı Yazarlık doktora programında sunduğu “Japon edebiyatında kedi imgesinin yeri” konulu tezinin bir parçası olarak kaleme almış. Yaklaşık 10 yılını Japonya'da geçiren Bradley, bu süre zarfında Japon kültürünü yakından tanıma fırsatı elde etmiş ve Japon toplumu hakkındaki gözlemlerini bu sürükleyici romanda bir araya getirmiş. Bradley, 2021 yılından bu yana Cambridge Üniversitesi’nde yaratıcı yazarlık üzerine dersler veriyor. İlk olarak 2020 yılında yayınlanan ve 10’dan fazla dilde çevirisi bulunan roman, 2022 yılında Seda Çıngay Mellor’un çevirisiyle Türk okurlarla da buluştu.
Roman, Tokyo’nun farklı özelliklerinin ve sıkıntılarının ön plana çıktığı, birbirinden farklı karakterlerin işlendiği 15 bölüm olarak kurgulanmış. Adeta yapboz parçaları gibi bir araya gelen hikâyelerdeki ortak nokta ise okurlara bir bölümden diğerine eşlik eden bir sokak kedisi. Bölümler ilerledikçe hikâyeler arasındaki bağlantı örgüsü giderek sıkılaşıyor ve milyonlarca insanın yaşadığı mega şehirlerde bile insanların aslında ne kadar birbirine yakın olabileceğini gözler önüne seriyor.
İlk bölümde geleneksel yöntemlerle dövme yapan bir ustanın atölyesinde başlayan hikâye okurları Tokyo’nun gökdelenleri, neon ışıkları, evsiz kampları, koşturmaca içindeki ofisleri, festivalleri, tıklım tıklım trenleri, kedi kafeleri ve içinde saklı yaşamların sürdüğü evleri arasında bir yolculuğa çıkarıyor. Romanda Tokyo sadece bir mekân değil, adeta bir karakter. Şehir, her köşesinde sürprizlerle dolu, gizemli bir labirent gibi okuru içine çekiyor. Bradley, Tokyo'nun atmosferini etkileyici bir dille yansıtıyor ve okurken zaman zaman sanki karakterlerin bahsettiği mahallelerde dolaşıyormuş hissine kapılıyorsunuz.
“30 milyon sakini olan bir hapishane”
Kitabın dış görünüşü, şirin bir hikâye izlenimi yaratsa da eser, büyük şehir yaşamının sıkıntılarını derin ve karamsar bir perspektiften ele alıyor. Kitap boyunca yazarın Tokyo hakkında karmaşık duygulara sahip olduğunu görmek mümkün. Bradley eserinde Japonya’ya olan sevgisini, Japon kültürüne duyduğu hayranlığı yansıtıyor ancak aynı zamanda toplumsal sorunları eleştirmekten de geri durmuyor ve “korkunç, ürkütücü, yapayalnız bir şehir” olarak betimlediği Tokyo’yu “30 milyon sakini olan bir hapishane”ye benzetiyor. Toplumun farklı kesimlerinden karakterler üzerinden modern Japon toplumunda yoksulluk, evsizlik, uzun çalışma mesaileri, ırkçılık, cinsel taciz, zorbalık ve toplumsal normlara uyma baskısı gibi konuları işleyerek özellikle büyük şehir yaşamında daha belirgin hale gelen zorlukları gözler önüne seriyor.
Roman, tüm bu konuları ele alırken tek bir anlatım şekline ya da edebi türle kendisini kısıtlamıyor; polisiye, korku, fantastik, bilim kurgu, aşk ve aile draması gibi farklı türleri içine alarak zengin bir hikâye dokusu oluşturuyor. Eser boyunca okuma deneyimini zenginleştiren dipnotlar, şiirler, mektuplar, fotoğraflar, sosyal medya paylaşımları ve günlük yazıları gibi farklı anlatım araçları ve görsellere de yer verilmiş. Manga formatında yazılmış olan bölüm ise sevimli çizim tarzıyla diğer bölümlerden farklı bir görsel deneyim sunuyor. Yazarın eserinde çeşitli edebi türleri ve anlatım tarzlarını bir araya getirmesi kuşkusuz hayran olduğu Japon yazarlara bir saygı duruşu niteliğinde.
Kitabın en çekici yanlarından biri, her bir bölümde karşımıza çıkan farklı karakterler. Yazarın uzun yıllar Japonya’da yabancı bir erkek olarak geçirdiği sürede karşılaştığı çeşitli insanlardan ilham alarak ve gözlemlerine dayandırarak hayat verdiği bu karakterler Tokyo’daki farklı sesleri ve deneyimleri duymamızı sağlıyor. Böylesine geniş bir karakter yelpazesinde elbette iyiler ve kötüler birbirine karışıyor. Tokyo’nun karmaşası içinde kendine yer bulmaya çalışan Amerikalı çevirmen Flo, yaralı bir kediyi kurtarmak isteyen akran zorbalığı mağduru genç Kensuke, Tokyo sokaklarını avcunun içi gibi bilen taksi şoförü Taro gibi karakterler okuyucuya duygusal bağ kurma fırsatı sunuyor. Bunun yanı sıra birbirine saygı duymayan çiftler, kişisel sınırlara önem vermeyen patronlar ve iş arkadaşları, bilinçli ya da bilinçsiz ırkçılık yapan karakterler, seri cinsel tacizciler gibi karakterler daha derin ve karmaşık sorunlar hakkında düşünmemizi sağlıyor. Karakterler kendi bölümleri tamamlansa bile farklı bölümlerde küçük ya da büyük roller üstlenmeye devam ediyor bu sayede okur roman boyunca karakterlerin nasıl gelişip değiştiğini gözlemleme fırsatı elde ediyor.
Tokyo’nun karmaşasına dalan kedi
Romandaki en önemli karakter kitabın kapağında da görülen ve ünlü Japon yazar Natsume Soseki’nin “Ben Bir Kediyim” romanındaki kediden esinlenilerek yazılmış olan sevimli calico, yani üç renkli, kedi. Kitabın başlığını ve kapakta keyfi yerinde uzanan kediyi göz önünde bulundurduğumuzda bu kedinin Tokyo’daki maceralarını okumak üzere olduğumuz izlenimine kapılıyoruz. Her ne kadar kedinin hikâyelerde merkezi bir rol üstleneceğini düşünsek de bu durum her hikâye için geçerli değil. Calico kedi bir hikâyeden diğerine atlayıp tüm karakterleri birbirine bağlayan bir işlev üstlense de bazen yalnızca bir anlığına tren vagonunda belirip diğer durakta tekrar Tokyo’nun karmaşasına dalıp kayboluveriyor. Bölümler ilerledikçe kedinin hikâyelerde nereden, nasıl kendini göstereceğini tahmin etmeye çalışmak okuma deneyiminin keyifli bir parçası oluyor. Ne de olsa Tokyo’nun kalabalık ve karmaşık sokaklarında bir kedinin saklanabileceği sayısız yer var.
Tokyo'da yaşayan birçok karakter, şehrin yoğunluğu ve hızı arasında kendilerini sıkışmış hissederken, calico kedinin özgür ruhu, şehirdeki insanlarla bir tezat oluşturuyor. Hikâyeler arasında zıplayan sokak kedisi özgürlüğün simgesi olarak karşımıza çıkıyor. Bazı karakterler evlerinde, iş yerlerinde, okullarında, tren vagonlarında, trafikte, Tokyo’nun beton duvarları arasında bunalmış hissederken hiçbir yere, sorumluğuna, toplumsal beklentilerin getirdiği baskılara bağlı olma zorunluluğu olmayan bir sokak kedisi gibi olabilmeyi arzuluyor. Tokyo'da yaşayan karakterlerin, sokak kedisi gibi özgür olma arzusu, bu romanın derinliklerinde yatan evrensel bir özgürlük temasını ortaya koyuyor.
Beklenmedik dostluk bağları
Roman, her ne kadar Tokyo’yu eleştirse de şehrin güzel yanlarını ve dinamik kültürünü göstermeyi de ihmal etmeyerek okurlara dengeli ve umutlu bir bakış açısı sunmaya gayret ediyor. Bahar mevsiminde açan kiraz çiçeklerini seyrederken piknik yapan kalabalıkları, lezzetli restoranları ve canlı sokakları anlatırken büyük şehirde yaşamanın keyifli yönlerine odaklanıyor.
Hikâyede vurgulanan bir diğer tema ise insan ilişkileri ve arkadaşlıkların değeri. Büyük şehirlerde yaşamak birçok birey için izolasyon ve yabancılaşma hissini de beraberinde getirebiliyor. Ancak kitap bu zorluğun üstesinden gelmenin en güçlü yolunun dostluklar olduğunu öne sürüyor. Karakterler, birbirlerine destek oldukça ve başkalarından destek aldıkça yaşadıkları zorlukların üstesinden daha kolay gelebileceklerini keşfediyor. Dostluklar her zaman benzer hayat koşullarındaki karakterler arasında kurulmuyor. Evsiz, yaşlı bir adam ile bir sokak kedisi ya da evinden hiçbir koşulda çıkmayan hikikomori bir adam ile bir ilkokul öğrenci arasında kurulan beklenmedik dostluk bağları karakterler için kıymetli birer deneyim oluyor.
Tokyo ve İstanbul’un ortak noktaları
Kedi ve Şehir romanını okurken İstanbul ve Tokyo arasındaki benzerlikleri düşünmek kaçınılmaz oluyor. İki şehir arasındaki paralellikler, özellikle şehirleşme, kentsel değişim ve kalabalık gibi konularda göze çarpıyor. Tabii ki sokak kedilerinin İstanbul sokaklarında artık simgeleşmiş yerini de unutmamak gerek. Her iki şehirde de tarihle modernizmin, gelenekle yeniliğin iç içe geçtiği karmaşık bir yapı mevcut. Her ne kadar birbirinden çok farklı görünen iki şehir olsalar da sürekli değişen ve büyüyen bu şehirlerde yaşayan yerli ve yabancı bireylerin günlük hayatlarında benzer sorunlarla karşılaştığını görüyoruz. Roman, büyük şehir yaşamının getirdiği zorlukları, insan ilişkilerini, yalnızlığı, kentsel değişimi ve özgürlük arayışını ele alarak, okuyuculara sadece belirli coğrafyalara özgü olmayan ortak bir deneyim sunuyor.
Bir şehri, hele ki Tokyo gibi muazzam bir şehri, kelimelerle anlatmak hiç de kolay bir iş değil. Nick Bradley birbirinden farklı karakterlerin deneyimlerini üzerinden hem günümüz Tokyo’sundaki sıkıntıları eleştirirken hem de evrensel sorulara yanıt aramaya çabalıyor. Özgür ruhlu bir sokak kedisinin eşlik ettiği bu roman, sadece Tokyo'nun değil, aynı zamanda insanın evrensel özlemlerini ve şehir hayatının içsel dinamiklerini hakkında düşünmek isteyen tüm okurları bekliyor.
*Bu yazı, Kent dergisinin Ocak-Nisan 2024 tarihli onikinci sayısında yayımlanmıştır.
*Derginin tamamını MBB Kültür Yayınları sitesinden buraya tıklayarak indirebilirsiniz.